Üzerinde yaşadığımız yaşlı dünya’nın içinde barındırdığı ahenk ve uyumun tesadüflerle açıklanamayacak kadar mucizevi olduğu açıktır. Bu denli eksiksiz bir yaratma gücüne sahip olan evrenin mimarı’nın elbetteki yarattıklarının başını boş braktığı düşünülemez. Buda yadırganıcak bir hadise değildir.
Şöyleki gündelik yaşantımızda bile mensubu olduğumuz kurumların dahi çok sıkı kuralları vardır örneğin iş yerimize belli bir saatte gidip iş başı yapmak ve sorumluluklarımızı yerine gtirmek, öğrenci isek okulumuza saatinde gitmek ve derslerimize çalışıp sınavları başarı ile bitirmek… Yaratılan bu harikulade evrenin yanında son derece değersiz olan bu küçücük kurumların dahi kuralları varken koskoca bir evrende başı boş bırakıldığımızı düşünmek ne derece mantıklı olabilir?
blank
Evrenin mimarı bu kurallarını bazen sadece bir uayrıcı bazen sadece bir kaç sayfa bazende ilahi kurallarla insanoğluna bildirmiş ve ne yapmaları nasıl yaşamaları gerektiğini onlara öğreterek içinde bulundukları ve anlayamadıkları bu eşsiz sistem hakkında açık ve net bilgiler vermiştir.
Allah’ın Kitaplardan önce uyarıcı olarak yolladığı kişilerden bir taneside Hz Zülkarneyndir.
Hz Zülkarneyn bir çok islam alimi ve tarihçinin ortak görüşüne ve bilimsel verilere göre Türklere gönderilmiş bir Peygamberdir.
Kuran-ı Kerimin Kehf Suresi’nin Orhun Yazıtları ile olan birebir benzerliğine dayanarak HZ Zülkarneyn’in Bilge Kağan veya Oğuz Kağan olduğu da iddia edilir. Türk efsanelerinde Türk hakanının gökten bir ağaç kovuğuna inen kızlarla evlenmesi, Türk adı ile kurulan ilk devletin uzayla ilgili bir ad ile kurulması (“Gök”türkler), bir efsanede dağa bakır dökülerek kapatılması ve bir müddet sonra körüklerle eritilmesi ve yolun tekrar açılması, kadim Orta Doğu kazılarında şaşırtıcı şekilde bu kültüre ait izlerin bulunması, Hz Muhammed’den nakledilen hadislerin bu konudan bahsetmesi gibi hususlar bu teoriye açık şekilde delil oluşturmaktadır.
Ayrıca Gök Din ve İslam Dini arasında şaşırtıcı benzerlikler vardır onlardan bir kaç tanesi şöyledir.
Gök Tanrı İnancına göre Türkler, İslâmiyet’teki gibi tek bir Allah’a inanıyor ve O’na Tanrıya (Tengri) diyorlardı. İslâmiyet’te Esmâ-i hüsnâ denilen Allah’ın sıfatlarından bazıları,eski Türk inancında da mevcuttur.
blank
Ahiret ve ruhun ölmezliği, her iki inançta da mevcuttur. Türkler cennet için uçmağ (uçmak), cehennem için tamu sözünü kullanmaktaydı.
Kuran’da Bildirilen göğün ve yerin 7 katlı izahı Göktanrı öğretilerinde de aynen nakşedilmiştir.
yerin 7 kat dibine batmak terimi buradan gelir.
İslâmiyet’te olduğu gibi Gök Tanrı inanışında da Tanrıya kurban sunuluyordu.
İslâmiyet’teki gaza ve cihât ile Türklerin dünya üzerinde töreyi hâkim kılmak için yaptıkları savaşlar benzer mahiyettedir. İslâm anlayışına göre savaş sonunda elde edilen ganimet helâldir. Türkler de ise aynı şekilde yağma geleneği vardır.
İslâmiyet’in telkin ettiği ahlakî kurallar, Göktanrı anlayışına da uygun düşmektedir.
Ölen birisin ardından yapılan mevlüd törenleri (haftası, kırkı, elli ikisi ve yılı diye de bilinir) Şamanist dönemden Tengri dinine, ondan da Türklere geçmiş bir gelenektir. Yalnızca Müslüman Türklerde ve Müslüman Boşnaklarda mevlüd okutulur.
Kaynak