29 Eylül 1981 tarihli New York Times’da çıkan bir ha­bere göre, Rusya’daki Kola yarımadasında ve Azerbaycan’da yapılan delgi deneylerinde hiç alışılmamış bir olayla karşılaşılmıştı;
10 km derinliğe ulaşıldığında sıcaklığın artması beklenirken, aniden ısının düştüğü gözlemlenmişti. Bunun dışında 7 km. den fazla derinde fosil mikro or­ganizmalara rastlanmıştı ki bu, bugüne kadar dünyamızın ya­pısıyla ilgili olarak ortaya atılan bütün teorilere ters düşüyor­du. Dünyamızın içindeki ısının kaynağı ya başka bir şeydir, yada dünyamızın içi sanıldığı gibi çok sıcak değildir.
Ayrıca A.B.D’nin Güney Georgia eyaleti Surrency şeh­rinde bir jeolojik formasyona rastlanmıştı ki bu, bugüne ka­dar dünyamızda rastlanmayan bir bulgu idi. Jeologlarca “Surrency Bright Spot” diye adlandırılan bölgede 14,5 km. derinlikte 200 milyon yıllık eski bir su rezervine rastlan­mıştı. Adı geçen su rezervuarı ve daha önce belirtilen Rusya’da elde edilen sonuçlar, jeologları bugüne kadar kabul edilen dünyanın yapısı ile ilgili modeli gözden geçirmeye mecbur etti. Bugüne kadar geçerli olan modele göre, 14,5 km. derinlikte yüksek ısı ve basınç altında hiçbir sıvının mevcut olmaması gerekirdi.
Cornell Üniversitesinden Prof. Dr. Larry Brown’ın açık­lamalarına göre, bulunan sıvı petrol değil, su idi. Brown açıklamalarına şöyle devam ediyordu;
“Gerçekten bulunan sıvı su ise, bunun anlamı bugüne kadar dünyanın yapısı ile ilgili bütün teorilerin altüst oldu­ğudur. Bu buluntu bize dünya kabuğunun şekillenmesi ile ilgili olarak, suyun rolünün göz önüne alınmasını icab ettiriyor.” (Vanguard Sciences, 17 Nisan 1991)
Buradan çıkan sonuç, dünya kabuğunun bugüne kadar bi­lim çevrelerince kabul edildiği gibi sert ve sıcak olmadığıdır.
Harvard Üniversitesi araştırmacılarının jeokimyasal ana­lizleri sonucu, sıvı magmanın doğrudan dünya yüzeyinin al­tına kadar ulaşabildiği, diğer yandan 700-1100 km. derin­likte katı kütlenin mevcut olduğu ortaya çıkmıştır. Bu araş­tırma sonuçlan bize, dünyanın içinde katı maddenin mev­cut olduğunu ve 700-1100 km. derinlikten itibaren başladı­ğını göstermektedir. Dünya yüzeyinden bu katı kütleye ka­dar soğuk ve katı bağlantılar vardır.
İç Dünya Teorisine göre, dünya kabuğu takriben 1200 km. kalınlığında ve içinde “İç Dünya”ya uzanan tünel sis­temi bulunmaktadır. İç Dünya 1200 km.lik dünya kabuğu­nun iç tarafında bulunmaktadır.
Kolombiya Üniversitesinden Paul G. Richards ve Xiao- dong Song adlı sismologların, Lamont Doberty Earth Observatorium (Newyork) da tesbit ettiklerine göre, dünyanın içi, gezegenin geri kalan kısmından daha hızlı hareket edi­yordu. Araştırmalara göre, içteki katı çekirdek dıştaki sıvı dış kabuğun içinde dönebiliyordu.
Dünyanın çekirdeği daha hızlı hareket edebildiğine göre, ya yerçekim gücü ile ortada bağımsız bir şekilde salınabiliyor ya da onu çevreleyen kütle ona basınç uygulayamıyordu. Bu çekirdek, Kolombiya Üniversitesi sismologlarının “İç Dünya” teorisine göre, “İç Güneş” olarak adlandırılıyor.
Ayrıca bugüne kadar geçerli olan, dünyanın kabuğunun 60 km. kalınlığında ve altında sıvı kaya tabakası mevcut olduğu teorisinin, yanlış olduğu ortaya çıkmıştır.
California’lı ve Illinois’li Jeofizikçiler bir deprem anali­zi sırasında 400 km. derinlikte dünyanın kabuğunu oluşturan sert kaya tabakalarına rastlamışlardı. Jeofizikçilerin he­saplamalarına göre dünyanın katı tabakasının kalınlığı 250 km. idi. Bu kalın iç kabuk, acaba İç Dünya’nın boş küre­sini mi oluşturuyor?
 
Ebru durmuş