Arkeologların Yakın Doğu halklarının kalıntılarını gün ışığına çıkardıkları her
yerde Kanatlı Küre sembolü göze çarpıyordu; tapınaklarda ve saraylarda, kayalara oyulmuş, silindir mühürlere kazınmış, duvarlara resmedilmiş. Krallara ve rahiplere eşlik ediyor, onların tahtlarının üstünde duruyor, savaş sahnelerinde onların üstünde “yüzüyor”du, arabalarının üstüne işlenmişti. Kil, metal, taş ve tahta nesneler bu sembolle süslenmişti. Sümer ve Akkad, Babil ve Asur, Elam ve Urartu, Mari ve Nuzi, Mitani ve Kenan… hepsi de bu sembole saygı göstermekteydi. Hitit kralları, Mısır firavunları, Persler hepsi de sembolü (ve temsil ettiği şeyi) en üstün ilan etmişlerdi. Binlerce yıl da öyle kaldı. Göklerdeki büyük yolcu olarak tanınan gezegen Nibiru bir Kanatlı Küre olarak resmedilmektedir.

Kadim dünyanın dinsel inançlarının ve astronomisinin belkemiği, On ikinci
Gezegenin, “Tanrılar gezegeni” nin güneş sistemi içinde kaldığı ve güneş etrafındaki 3600 yıllık büyük yörüngesinin onu periyodik olarak Dünya’nın yakınlarına getirdiği kanaati oluşturmaktaydı. Aynı zamanda güneşi de simgeleyen “haç” işareti Nibiru için de kullanılmıştı.

Kadim dünyanın tüm halkları On İkinci Gezegenin periyodik yaklaşmasını alt üst oluşların, büyük değişimlerin ve yeni çağların bir işareti olarak görmekteydi. Mezopotamya metinleri gezegenin periyodik olarak ortaya çıkışını beklenen, tahmin edilebilen ve gözlemlenebilen bir olay olarak anlatmaktadır.
Gezegenin gelişi ile ilgili metinlerin birçoğu, olayın Dünya ve insanoğlu üstündeki etkisine dair kehanet metinleridir. Yaklaşan gezegenin, güçlü kütle çekimi etkili yağmurlara, depremlere ve sellere de sebep olacağı beklenmekteydi. Mezopotamyalı alimler gibi İbrani peygamberler de gezegenin Dünya’ya yaklaşma ve insanoğluna görünür olma zamanını yeni bir çağın müjdecisi olarak düşünmüşlerdir. Onlara göre “Rab’bin günü”, İncil’ e göre ise “Göklerin Krallığı” dır beklenen.

Kaynak: Levent Levent Gözaçan ( https://www.facebook.com/groups/98139067977/ )