İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bugünlere kadar gelen süre içerisinde, çeşitli çevrelerde en çok tartışılan konulardan biri “kara bilim” oldu. “Kara bilim” başta ABD olmak üzere büyük devletlerin, dünyayı kendi hegemonyaları altında tutabilmek için yaptıkları bilimsel teknik araştırmalara ve üzerinde çalıştıkları çeşitli projelerin toplamına verilen ad. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle yürütülen, gizli ya da yan gizli projelerdir. Saldırı/savunma silahları üretimi, gözetim sistemleri ve düşünce kontrolü üzerine yapılan çalışmalar, doğayı manipüle etme amaçlı araştırmalar, bu projelerin içeriğini oluşturur.
Söz konusu projeler gizli olduğu için, ortalıkta pek çok rivayet dolaşmaktadır ve elimizde bu projeler hakkında çok da fazla bilgi yoktur. Buna karşın, bu projeler içinde çalışan bazı insanlarını çalışmalarını deşifre etmesi, insanlık dışı bir bilimi kabul etmeyen araştırmacıların ve bilim insanlarının çabaları, devletler arasındaki çelişmeler ve nihayet bu projelerin bazılarının gizli kalamayıp ister istemez su yüzüne çıkması sonucu, söz konusu projeler hakkında az da olsa bilgi sahibiyiz.
Bu projelerin ilki, 2. Dünya Savaşı sırasında gerçekleştirilen Manhattan Projesiydi. 1941 yılında çalışmalarına başlanan Manhattan Projesi’nin konusu atom bombasının üretimiydi. Bu projenin gerçekliği Hiroşima ve Nagazaki’de acı bir biçimde kanıtlandı.
Gerçek olduğu en son kanıtlanan girişim ise ECHELON Projesi oldu. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD önderliğinde, İngiltere, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kanada arasında yapılan Ukusa Antlaşması’nın uygulamalarının 1980’lere yansıması olan ECHELON sistemiyle; tüm e-postalar, “chat” tipinde iletişim biçimleri, faks, teleks, telefon haberleşmeleri gözlenebiliyor. ABD ve diğerleri yıllardır bunun bir komplo teorisi olduğunu, ECHELON Projesi diye bir proje olmadığını iddia ediyorlardı. Geçtiğimiz Şubat ayında yaşanan gelişmeler ise ECHELON’un gerçekliğini ortaya koydu. Basında ve internette çıkan haberlere göre, ABD’nin yukarıda adı sayılı diğer devletler ile birlikte casusluk yapması ortalığı karıştırdı. Fransa, ABD ve İngiltere’ye karşı hukuki işlemlere başvurmaya hazırlanıyor. Alman ve İtalyan parlamentoları ise konu hakkında araştırma başlattı. Avrupa Parlamentosu, Bilimsel ve Teknolojik Seçenek Değerlendirme Dairesi (STAO), konu ile ilgili özel bir rapor hazırladı. Avrupa Parlamentosu’nun konuyla ilgili raporu 22 Şubat’ta Özgürlükler Komitesi’nde ele alınacaktı. Şimdiye kadar varlığı kabul edilmeyen ECHELON’un adı, Amerikan Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) Şubat ayında internete verdiği, gizlilik derecesi olmayan belgelerden bazılarında da geçiyor.
İşte HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) Projesi’nin de bu tip bir kara proje olduğuna dair ciddi iddialar ve çalışmalar var.
Nikola Tesla
Nikola Tesla 9 Temmuz 1856’da, Sirbistan’da doğdu. 1884’de ABD’ye göç etti. Tesla, tarih kitaplarından adi silinmiş önemli bir araştırmacı ve mucittir. Tesla 1800’lerin sonlarında, bugün tüm dünyada kullanılan “alternatif akim” (AC) sistemini buldu ve patentini aldı. Tesla’nın buluşları arasında “rotatif manyetik alan”, dinamo, AC endüksiyon motoru, vs. Vardır. Tesla ABD’ye gidisinden bir yıl sonra, 1885’te alternatif akim dinamo, transformör ve motor sisteminin patent haklarını, adi bugün Tesla’nınkinden çok daha popüler olan George Westinghouse’ye sattı. Tesla 1891’de ünlü bulusu olan “Tesla Bobini’ni (Tesla Coil) icat etti. Bu buluş, radyo teknolojisinde geniş olarak kullanılabilecek bir endüksiyon bobiniydi.
1900’ün başlarında Tesla, en büyük bulusu olarak gördüğü “karasal sabit dalgalar”! (terrestrial stationery waves) keşfetti. Bu bulusu ile yeryüzünün belirli frekanslardaki elektrik titreşimlerine duyarlı olduğunu ve bir iletken/iletici (conductor) olarak kullanılabileceğini kanıtladı. Tesla’nın bir diğer önemli projesi ise kablosuz elektrik transferiydi. 200 ampulü arada kablo olmadan, 25 mil uzaklıktan yakabildiği rivayet edilir. Tesla’nın en büyük amaçlarından biri İyonosfer’den bedava elektrik üretmekti. Kablosuz ve bedava elektrik projeleri gibi çalışmaları olan Tesla’nın, finansörü J. P. Morgan’a Long Island’da yapımına başlanan ancak tamamlanamayan, deneyler için kullanılacak laboratuar kulenin işlevinin, mesaj gibi elektrik iletmek olduğunu itiraf etmesi, onun inişinin de başlangıcı oldu. Tekeller oyların ona karşı kullandılar. Tesla, sistemin görmek istediklerinden daha fazlasını yapmıştı.
Konvansiyonel olmayan enerji teknolojileri alanında Tesla çok önemli bir isim olmasına karşın, tarih kitaplarında ona, sanki önemsiz tarihsel bir figürmüş gibi davranıldı. Tesla Edison karsılaştırması bu açıdan ilginçtir. DC (doğrusal akım: direct current) sisteminin mucidi Edison’u herkes tanır. Ancak onun DC sisteminden çok daha kullanışlı olan ve bugün kullanılan AC sisteminin mucidi Tesla küçük bir çevre dışında tanınmaz. Edison’un DC sistemi, merkezden bir mil uzaklıktaki ampulü yakamıyordu. Tesla’nın AC sisteminde ise elektrik, yüksek voltajlarda yüzlerce mil yolculuk yapabilir.
20. yüzyıla girmeden hemen önce Tesla yeni tip elektrik dalgasını keşfetmiş ve kullanmıştı. Görünüşe göre keşfi o kadar esaslıydı ki, Tesla’nın arkasındaki finansal desteğin geri çekilmesinden, kasıtlı olarak izole edilmesinden ve adinin kitaplardan silinmesinden sorumluydu.
Tesla 1. Dünya Savaşı’ndan itibaren izole bir yasam sürdü. Ara sıra yeni, bedava enerji kaynağı keşfini, bütün düşman orduları ve yüzlerce mil öteden bütün uçakları yok edebilecek “ateş topu” silahları teorisini, akil almaz bir savunma hazırlayabilecek bir silah düşüncesini ve kablosuz, kayıpsız enerji transferinin mükemmelliğini açıklamak için yüzeye çıktı. Tesla 7 Ocak 1943’de yokluk içinde ölürken arkasında pek çok radikal icat ve fikir bırakmıştı. Öyle ki,
kendisine “Elektriğin Tanrısı” dendi. : Pek çok araştırmacıya göre HAARP 1 Projesi, ilk kez Nikola Tesla tarafından ileri sürülen konseptleri kendine temel aldı. Pentagon, HAARP Projesi ile “Tesla teknolojisini” yeniden yaratıp, bu teknolojiyi tehlikeli amaçlar için kullanmayı hedefliyor.
HAARP: Sadece Akademik Bir Araştırma Mı?
High frequency Active Auroral Research Program (HAARP) dünyanın en büyük ve en güçlü radyo transmiterlerinden (iletici) birini imal etme projesidir. Proje, Amerikan Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından ortaklaşa finanse ediliyor. 30 milyon dolarlık programın yürütme görevi ise Alaska Üniversitesi’nin. Proje, Alaska/Gakona’nın 11 mil doğusunda hâlâ inşa halindedir. 1993 yılında uygulamaya konan programın 2002 ya da 2003 yılında tamamlanması bekleniyor.
HAARP dev antenlerden sinyaller gönderecek yüksek frekans transmiterlerinden ve bunun dışında 19 enstrümandan ibaret. Geçen yıllarda 48 anteni inşa edilmiş olan ve 5 arc’lik bir alana yayılan HAARP, program tamamlandığında her biri 2 tane 10 kilowattlık radyo transmiterli 180 antene sahip olacak ve 33 acr’lik bir alana yayılacak. Enerji için dizel jeneratörler kullanılacak ve 3.6 megawattlık radyo sinyalini İyonosfer’e gönderme kapasitesine sahip olacak. Kısaca HAARP, inanılmaz güç düzeylerinde ELF (extremely low frequencyson derece düşük frekans) ve VHF (very high frequency çok yüksek frekans) transferine yetenekli, dünyanın en büyük radyo frekansı (RF) transmitteri olacak.
HAARP’ın sıradan bir radyo istasyonundan farkı daha güçlü olması ve antenlerinin yönlendirilebilir ve belirli bir noktaya odaklanabilir olması. Bunun anlamı 3.6 megawattlık radyo sinyali sadece gelişigüzel bir şekilde dışarı yayılmayacak, bunun ötesinde, bu radyo sinyalleri bir isinin içinde yükselebilecek. Bu isinin parlaklığı radyo mühendislerinin “effective radiated power” (ERPetkili isinsallaştırılmış enerji) olarak adlandırdıkları şey. HAARP’in tamamlanmış hali 4.7 gigawatt civarında ERP’ye sahip olacak.
Desinatörieri HAARP’in enerji üretmeyeceğini, sadece kendine yüklenen enerjiyi istenen belirli noktalara transfer edeceğini belirtiyorlar.
Konuyu daha iyi kavrayabilmek için Daily News gazetesinden Doug O’Harra’nın verdiği bir örneği aktaralım. Iki elektrik ampulü düşünün. Bu ampullerin bir tanesi 100 watt diğeri 1000 watt. Onları bir alanın ortasına yerleştirin. 1000 wattlık ampul 100 wattlık ampulden 10 kez daha parlaktır. 10 kat fazla enerji yayar. Şimdi, 100 wattlık ampulü ışığın ısınını 10 kez parlaklaştıran bir reflektör (yansıtıcı) ile birlikte bir elektrik fenerinin içine yerleştirin. Elektrik feneri 1000 wattlık bir ERP’ye sahip olacaktır. Eğer bu size çevrilirse, 100 wattlık elektrik feneri 1000 wattlık ampul gibi parlak görünecektir. Hâlâ sadece 100 watt gönderiyor fakat sinirli bir yerden 1000 wattlık ampul kadar parlak görünüyor olacaktır.
Mühendisler HAARP’in antenlerinin radyo enerjisinin üzerinde elektrik feneri reflektörü gibi hareket edeceğini söylüyorlar. Tonosferin bir bölümü üzerinde, 4.7 gigawatt ERP’ye sahip bir isin içinde, 3.6 megawatt odaklayacaktır.
Eğer HAARP’in bütün antenleri en yüksek frekansına, 10 Mhz civarına, getirilirse ve ionosferin en alçak bölümüne, 5055 mil civarına, hedeflenirse, radyo ışını tarafından vurulan alan 30 mil kare civarında olacak. HAARP mühendislerine göre bu, HA” Arp’ın çalışabileceği en dar ve en çok odaklanmış alan. Diğer yerleşimlerde ve irtifalarda isin, enerjisini daha geniş bir alan üzerinde yayabilecek.
Aslında HAARP gizli bir proje değil. Amerikan Savunma Bakanlığı da HAARP’ın varlığını diğer projelerde olduğu gibi inkar etmiyor. İnternette HAARP’in kendi web sitesi bile var. Giz ve ihtilaf, amaçlar ve sonuçlar söz konusu olduğunda başlıyor.
Bu ihtilaflı projenin yöneticisi olan John Heckscher’e göre HAARP’in amacı gayet masumane: HAARP, İyonosfer’i dev bir anten olarak kullanabilmek amacıyla, bir İyonosfer yamasını ısıtmak için araştırmacıların kullanabileceği bir alet. HAARP tamamlanıp harekete geçirildiği zaman, dev antenler, aynı zamanda yüksek frekanslı radyo dalgalarını dar bir isinin içinden iletecekler. Bu radyo dalgalan İyonosfer’e gönderilecek.
Bu yüksek frekans radyasyon ışını ile, araştırmacılar elektrojetin (aurorasal perde boyunca bir milyon amperlik doğal akımlar) küçük bir parçasını değiştirebilecekler. Elektrojetin gücünün değiştirilmesiyle, ionosferin çok düşük frekansı (extremely low ferquency – ELF) radyo dalgalan üretmek için kullanılması mümkün hale gelecek. Geophysical Institute (Jeofizik Enstitüsü) yöneticisi Syun Akasofu’ya göre HAARP gibi bir araç olmadan, bu frekans genişliğinde yayın yapabilmek için yüzlerce mil uzunluğunda bir antene ihtiyaç vardır. HAARP etkili bir şekilde aurorayı bir çeşit antene dönüştürüyor. Çünkü ELF radyo dalgaları okyanuslara nüfuz edebiliyor. Böylece denizaltılar suyun yüzeyine çıkmak zorunda kalmadan radyo sinyallerini alabilecek. ELF dalgaları ayrıca uzun mesafeli komünikasyonları kolaylaştırabilecek. ELF dalgaları, aynen okyanusa olduğu gibi, yeryüzüne de derinden nüfuz edebilecek. Monitöre bağlı bir alıcı kullanarak, objelerden dünyanın yüzeyine sıçrayan dalgalar sayesinde tüneller ya da gizli yeraltı barınaklarının varlığı ortaya çıkacak. Bu jeologların yeraltı minerallerini ve petrol depolarını bulmak için yıllardır kullandıklarıyla ayni teknik.
Heckscher’e göre HAARP’ın yayacağı sinyaller hükümetin herhangi bir elektrik sinyali için uygun bulduğu güvenlik düzeyinden bir milyon kez daha az tehlikeli. HAARP’ın transmiteri halihazırda 1/3 megawatt güce sahip. Gelecek yıllarda bu rakam 3 megawatt’a ulaşacak. Heckscher HAARP’ın İyonosfer üzerindeki etkisinin az olacağını basit bir örnekle açıklamaya çalışıyor: Küçük bir elektrik bobinini bir fincan kahveye ya da büyük bir nehre daldırmak. Heckscher’e göre HAARP ile yapılacak olan ikincisi.
Akasofu da bu gibi durumlarda hep ifade edildiği gibi, HAARP Projesi’nin doğaya ve insanlara ciddi zararları olacağı iddiasının bir bilim kurgu olduğunu söylüyor. Ona göre projenin, transmiter faaliyet halindeyken o yörede uçan uçaklardaki elektronik ekipman için potansiyel bir tehlikesi var. Fakat buna karşı güvenlik tedbirleri mevcut. HAARP operatörleri Federal Aviation Administration’a HAARP’in iletim takvimini verecekler ve mühendisler yörede uçan uçakların güvenliğini temin etmek için HAARP’a uçak belirleme radarları yerleştirecekler. Ayni prosedür roketler için de takip edilecek.
Kaynak : Gizliilimler