“Aldatıldık. Bize özel olduğumuz söylendi, zira akıllıydık, ama bu doğru değil. İnsanoğlu saygın inançları onu terk ederken umutsuzca itaat etmek istiyor ve korkudan ölüyor. Atılan bütün kırıntıları yiyip bitiren, daima ağzı açık akvaryum balıkları gibiyiz.
Bu zaman boyunca, içimizde sahip olduğumuz bilginin ve hayatın kaynağını bilmiyoruz.
Sana çok eski ve de çok bildik, ama her zaman yeni kalan bir hikaye anlatacağım. Tanrılar kendi kendilerine sorarlar; insanın çok yakınında olmaması için nereye saklasak su bilgeliği? Dağlara mı? Merdiven yapacaktır oralara. Okyanusa mı? Bulana kadar onu bitirecektir. Uzay, Ay ve yıldızlar… bir gün keşfedileceklerdir.
Nihayet tanrılar bir karara varırlar, bilgeliği saklamak için en iyi yer insanın içidir, çünkü o, bilgeliği asla kendi içinde aramayacaktır.
Peki insan ne yaptı?
Kendi kendini kusursuz bir dürüstlükle incelemek yerine, bir usta aradı. Kendi varoluşunun sorumlusu olmak; bizden tüm hayatımızı talep eden bir sapma, yasaları ihlal, sıradan olmayan bir tutku, bir mücadeledir.
Enerjimizi yenileyecek tek yöntem budur. Bilmiyorum, bu detayı anlamayı başaracak mısın?
Kendi kendini tanıman bir savaşçı niyetidir!
Hiç kimse onu senin yerine yapamaz!”