“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.” Giordano Bruno
Bogomil Bulgarca bir sözcüktür. ‘Hakk dostu’ anlamındadır. “Bogomilizm, Ortaçağ Avrupasında ortaya çıkmış bir akımdır. Akımın kurucusu Bogomil (Tanrı’nın sevdiği) adında bir köy papazıdır. Kendilerini Hıristiyan diye nitelemelerine rağmen birçok konuda yaygın Hıristiyan anlayışından farklı inanca sahiptirler. Teslise inanmıyor, İsa’nın Tanrı’nın oğlu değil, peygamber olduğunu düşünüyor, Papalık otoritesini tanımıyor ve haç gibi dini sembolleri kabul etmiyorlardır. Ortaçağ boyunca Papalığın büyük tepkisiyle karşılaşıp ve engizisyon mahkemelerinde ölüme mahkûm edilmişlerdir.”
“Bogomiller,10. yüzyılda Manicilikten etkilenerek Bulgaristan’da doğmuş bir tür Hıristiyan tarikatının inançlılarıdır. Bu inanç sistemi Batı Anadolu’ya ve Balkanlar’a yayılmış, Orta ve Batı Avrupa’ya doğru uzanmıştır. Manicilikten aldıkları düalizmi Paulisyen yaklaşımla Hıristiyanlık içerisinde yoğurmuşlardır.”
“Onuncu yüzyılın ilk yarısında, bilgeliği ve derviş yaşamını her şeyin üstünde tutan bu ilginç insanların arasından, kendisine Bogomil adını veren bir lider çıkıp vaazlar vermeye başladığında, yoksul kitlelerin, devlet ve kilise baskısından yılmış köylülerin desteğini almayı başarıp hareketin öncüsü olmuştur. Tıpkı Paulisyen hareketi gibi Bogomil grupları, Hıristiyan egemenliğinin olduğu bölgelerde bir tür muhalif direniş olarak ortaya çıkmışlardır.”
“10. yüzyıldan başlayarak Bizans’ta bulunan din adamları, Bulgaristan’da “Bogomiller” adı verilen yeni bir dinsel akımın gelişmekte olduğunu farkettiler. Bogomil’e göre dünya kötüydü, çünkü İsa’nın kardeşi ve Tanrı’nın diğer oğlu olan “Satanael” (Şeytan) tarafından yaratılmıştı; Şeytan, Eski Ahit’teki kıyıcı Tanrı “Yehova”dan başkası değildir. Büyük olasılıkla Bogomil, 6. ile 10. yüzyıllar arasında Anadolu’da yaygın olan Paflikyanlar’ın ve Messalianlar’ın düalist inançlarından etkilenmiştir. Bogomiller’in kozmolojik ilkeleri arasında Baba ile iki oğlu önde geliyordur. Satanael adı, “Tanrı’ya karşı gelen” anlamına gelir. Çoğu Düalist topluluklar her iki oğlu da, küçüğünü sevgiden büyüğünü ise korkudan, yüceltmişlerdir. “Eğer iyi bir Tanrı varsa, kötülükler nereden geliyor?” Bogomiller’in yanıt bulmaya çabaladıkları soru budur.”
“Bogomil inancının sosyo-politik temeli, Bulgar köylüsünün toprak ağalarına karşı gelişen tepkisi olmuştur. Bu bağlamda, hoşnutsuzluk yaratan ekonomik durumun ve yörede aniden ortaya çıkan düalist Paflikyan inançlarının Bogomilizmin temelini oluşturduğu düşünülebilir. Bogomiller her şeyin üstünde dinsel vaizler olarak kalmışlar, sivil işlevlere ilgi duymamışlardır.”
“Bogomiller gezgin keşiş tipini ortaya çıkarmıştır. Bu nitelik, Paflikyanlar’dan çok Messalianlara özgüdür. Bogomiller’in edilgin tutumları, onları Paflikyanlar’dan ayıran en önemli özellikleridir. 12. yüzyıl sonlarında, ayrıntılı törenleri ve Hıristiyanlıktan giderek uzaklaşan düalist eğilimleri olan bir manastır tarikatı biçimine dönüştürmüştür.”
“Bogomil inanışına göre, dünyayı ve insanı yaratan Tanrı, Yaratılış’ın sonuçları ile ilgilenmez, cennete çekilir ve yapıtının tamamlanmasını bir doğaüstü varlığa, yani “Demiurgos”a bırakır. 11. yüzyılın başlarından itibaren İtalya, Fransa ve Güney Almanya’da Bogomil misyonerlerinin etkinlik gösterdikleri bilinir. On birinci yüzyıl bitimine doğru Balkanlar’dan başlayarak Bogomiller’e karşı büyük bir askeri harekât düzenlenmiştir. Uzun süren kanlı bir operasyon sonrasında savaşanların çoğu öldürülmüş ya da tutuklanmıştır. Batı’nın düalist “sözde sapkınları” ateşte can vermişlerdir.”
“Bir görüşe göre, Kathar hareketi dokuzuncu yüzyılda Balkanlarda Bogomil Hıristiyan mezhebin soykırımı çağrıştırır bir kovuşturmaya uğramasından sonra, kaçabilen bir grubun Güney Fransa’ya sığınmasıyla hızlanmıştır. Bogomiller’in öncülleri ise, Anadolu’da bir direniş olarak ortaya çıkan “Paulisyen” cemaati ve eski Ermeni Kilisesidir. Onların öncülleriyse, Hıristiyanlık öncesi dönemin eski Pers düşüncesine ve kısmen antik Mezopotamya inançlarına dek varır.” Bazı araştırmacılar, Kathar inancıyla Manicilik arasındaki bağlantının Bogomiller tarafından kurulmuş olduğu görüşündedir.
Kilise mevcut düzeni Tanrı’nın yarattığını, kötü olamayacağını ileri sürerken; Bogomiller, idealist felsefeye bağlı kalmakla birlikte, dünyayı kötü bir gücün yarattığını söylerler. “Onlara göre, ilkin İyi Tanrı vardı. Yedi gök ve ateş, su, hava ve yer olmak üzere dört öğeden kurulu evreni O yarattı. Dünyayı oğlu Şeytan ve bazı meleklerle birlikte yönetti. Fakat Şeytan sonra yedinci gökte tahtını kurarak, babasıyla eşit olmak istedi, bazı melekleri kandırdı. Tanrı, Şeytan ve yakını melekleri kovdu. Şeytan ve yardımcıları giysi ve taçlardan yoksun olarak yeryüzüne düştüler. Tanrı’nın oğlu yaratıcı gücünü koruduğundan dünyayı düzenlemeye ve kendi imparatorluğunu kurmaya koyuldu. Denizleri, bitkileri ve hayvanları yarattı. Sonunda kendinin hizmetçisi yapmak için, istediği biçimde Âdem ve Havva’yı yarattı. Ama vücudunu yarattığı Âdem ve Havva’ya ruh veremedi, Babasına başvurdu, Tanrı ruh yolladı; Âdem ve Havva cana kavuştu. Görünür dünyayı düzenleyip insanları yarattıktan sonra Şeytan; dünyayı yönetmeye başladı. Dünyanın ve yeryüzü krallıklarının mutlak egemeni Şeytan oldu.”
“Yeni öğreti; kul ile Tanrı arasında aracıya gerek bulunmadığını, rahip sınıfının yararsız olduğunu ileri sürer. Tapınakları, haçı, vaftizi, kilisede evlenmeyi, kilise bayramlarını, Pazar gününü tanımazlar. Sosyal dengesizlikler Bogomiller’in sert karşı çıkışlarına yol açmıştır. Hoşnutsuzluk yaratan ekonomik durumun ve yörede aniden ortaya çıkan düalist Paflikyan inançların Bogomilizm’in temelini oluşturduğu düşünülebilir.”
“Paflikyanları kısaca anlatmak gerekirse, Manicilikten türemiş düalist sözde sapkın bir Ermeni tarikatıdır. Mananali’li Constantine, Kibossa’da ilk Paflikyan topluluğunu bir araya getiren kişidir. Öğretisini yaymaya 657 yılında başlamıştır. Gibbon, bu adın “Aziz Pavlus’un öğrencileri” anlamına geldiğini belirtir. Ancak, Paflikyanlar’ın düşmanları tarafından kullanılan biçimi ile “Paulikianoi” adı oldukça ilginçtir ve bu terimin “Samsat’lı Pavlus’un izleyicileri” anlamına geldiği ileri sürülmüştür.” “Ermenistan’da Paflikyan hareketi, dokuzuncu yüzyılda Smbat adlı bir kişinin kurduğu “Tondrak” tarikatı biçiminde varlığını sürdürmüştür. Bulgaristan’daki Bogomil tarikatı Paflikyanlar’ın devamıdır. Bogomiller, Ortaçağ boyunca Batı’ya doğru öğretilerini yaymışlar, Katharlar (Albililer) ve diğer Manici akımları etkilemişlerdir.”
“Paflikyan öğretisinin temel görüşü, maddi dünyayı yaratan ve yöneten Tanrı ile tapılması gereken, ruhları yaratan göklerin Tanrısı arasındaki ayrımdır. Bu yaklaşım Paflikyanlar’ın, Manicilikten etkilenen akımlardan biri olarak kabul edilmeleri gerektiğini ortaya koyar. Eski Ahit’i kabul etmezler, İsa’nın yeniden doğacağına inanmazlar; Paflikyanlar’a göre İsa Tanrı’nın dünyaya gönderdiği bir melektir ve gerçek annesi göklerdeki Kudüs’tür; İsa’nın tüm eseri yaydığı öğretisidir. Paflikyanlar da haça değer vermezler, yalnızca İncil’in bir kısmına inanırlar; yalnızca Luka İncili ve Pavlus’un mektuplarına değer verirler. Tüm resim ve heykellere karşıdırlar. Maddi dünyaya ait her şeyin sadece simgesel bir değeri vardır. Bu bakımdan, Paflikyanlar Kiliseyi de, Kilisenin geleneklerini, dogmalarını, kurumlarını, ruhban sınıfını da reddetmişlerdir. Onlara göre, herkes kutsal metinleri okuyup yorumlama hakkına sahiptir.”
“Paflikyanlar’a göre, tüm Kilise hiyerarşisi kötüdür, aynı biçimde tüm ayinler ve kutsal eşyalar da reddedilmelidir. Kurucu azizlerin, genellikle adlarını Aziz Pavlus’un öğrencilerinden aldıklarını ve onların yeniden dünyaya gelmiş ruhlarını taşıdıklarını ileri sürerler. Baskı altındayken inançlarını saklamanın ve hatta reddetmenin doğru olduğuna inanırlar. Bu nedenle, dışarıdan Kiliseye bağlı bir görünüm sunarken, gizlice Paflikyan inançlarını sürdürebilmişlerdir. Ülküleri, tüm ırk ayrımlarını giderecek olan inananların tinsel birliğine ulaşmaktır. Düşmanları Paflikyanlar’ı sürekli ahlaksızlıkla suçlamışlardır. Hatta dua evlerinde bile ahlaksız davranışlarda bulundukları ileri sürülmüştür.” “Paflikyanlar, ilk ve saf Hıristiyanlığı sürdürmeye çalışan, düşmanları tarafından baskı ve ıstırap altında yaşamak zorunda bıraktırılmış, İncil’e bağlı iyi insanlar olarak kabul edilmektedirler. Paflikyanlar Adopsiyonistler’in devamı ya da “Protestanlıktan önceki Protestanlar” olarak değerlendirilir.” (Adopsiyonizm: Hıristiyanlıkta biri dinamik Monarkiyanizm olarak bilinen, öbürü de Toledo başpiskoposu Elipand’ın öğretisine bağlanan iki heretik görüşe verilen addır. Birincisi 2. ve 3. yüzyıllarda gelişmiş, ikincisi ise 8. yüzyılda İspanya’da ortaya çıkmıştır. Elipand, İsa’nın insan ve tanrı yönlerini ayırt etmeyi amaçlar. İnsan olarak İsa’dan “Tanrı’nın evlat edindiği oğlu” diye söz eder. İsa’nın insanlığını, Tanrı’nın oğlu olan İsa’dan, yani İsa’nın tanrılığından ayırır.)
“Ortodoks kilisesi Bogomilleri, Manici Hıristiyan sapkınları olarak suçluyorlardı. Büyük Semavi dinler, inançlarının temelini Ortaçağ’da kan ve savaşa dayandırdığında; bu akım kendilerine yakıştırılan zındıklık sıfatıyla ve ayrıca yaygın bir inanan kitlesiyle, savaşların dehşetengiz sonuçlarından farklı dinsel yorumlarla sıyrılmaktaydı. M. Eliade Din Tarihi çevrelerince de onay bulmuş büyük yapıtında Ortaçağ’ın bu mezheplerine özellikle Bogomilcilere ayırdığı bölüme şöyle bir giriş yapmayı uygun bulmuştu.”Bizans’da Düalist Zındıklık: Bogomiller.””
“Bogomil’in öğretisinde görünen evren, dünya ve yaratıklar şeytanın yaratıklarıydılar. Bu mezhepte de inananlar iki gruptular. Bunlardan biri belli bir inisiyasyonla mezhebe katılan ve uzun aşamalarda dervişleşenler ki bunlara aydınlananlar ya da kurtulanlar deniyordu. Öbürü de mezhebe inanmış olan ama ezoterik yola henüz girmemiş olanlardır.”
“Bogomiller şu ilkeleri benimsemekteydiler: Belli derecede kamu ortaklığı, zahiri olan yaygın inançların ötesinde Batıni olan anlamı kavramaya çalışma çabası, buna ulaşabilmek için güçlü bir kardeşlik birliği, ezoterik bilgi ve bu ezoterik bilgiye giden yolda inisiyasyonla başlayan ve uzun süren aşamalı yükseliş temel biçimlenmedir.” “Bu inanca göre Bâtıni öğeler, zahiri öğelerden üstün ve önceliklidir. Yani çıkarsanmış ve uyarlanmış olan düşünceler, kitabi, düzenli öğretiye göre üstünlük ve öncelik taşır.”
“1090 yılından itibaren, Doğu Avrupa ve Balkanlar’daki büyük Bogomil kıyımından kaçabilen büyük ustaların ve inisiyasyon basamaklarında ilerlemiş müritlerin en güvenilir sığınağı, Albi olmuştur.” Kasabanın yerel sakinleriyle yeni gelen mülteciler arasında hiçbir uyum sorunu yoktur zira bölgede de köklü kadim inanç yapısında bir halk yaşamaktadır.
“Kathar ideolojisi, birçok yönüyle ikici (düalist) Bogomil öğretisine benzer nitelikler taşıyor; evren ve Tanrı anlayışı gnostisizm ve Mani öğretisiyle büyük benzerlikler taşıyordu. Tıpkı gnostikler, Paulisyenler ve Bogomiller gibi, Katharlar da Eski Ahit’in tanrısı Yahve’nin Gerçek Tanrı değil, ona isyan eden bir Demiurgos, yani alt düzey bir ilahi güç, bir kozmik zanaatkâr olduğuna inanmaktaydılar. Bütün bu maddi evreni ve dünyayı, o yaratmış; insanı da kendi kulları olarak yeryüzüne yerleştirmişti. Katharlar da Tanrının insanların kötülüğünü isteyen, kıskanç, intikamcı ve zalim bir varlık olamayacağını savunuyorlardı.”
“Demiurgos ya da Demiurge, eski Yunan tradisyonunda Dünya’yı oluşturan ilahtır. Bu ad, “insanlar” anlamındaki “demos” sözcüğü ile “iş” anlamındaki “ergon” sözcüğünden türetilmiş olup, “insanlar için imal eden, şekil veren, mimar” anlamına gelmektedir. Fakat bu ilahın Yaratıcı olmadığı da belirtilir. Demiurgos’un en belirgin özelliği bir şeyi yoktan var etmemesidir; yaratmaz, yoktan bir şey var etmez, fakat yaratılmış olana biçim vererek bir şeyler meydana getirir, yaratılmış olanı düzenleyerek yeni yeni şeyler meydana getirir. Dünya’yı da böyle, biçimlendirerek ve unsurlarını düzenleyerek oluşturmuştur. Bu ilah sembolünün, özellikle Plâtoncular ve Gnostiklerce kullanılmış olduğu görülmektedir.”
“Bizans kilisesi, bu düşüncelerin yoksul toplumsal kesimlerde yayılması nedeniyle kendisini tehdit altında görüyordu. Hıristiyanlıkça sapkınlık olarak kabul edilen ve kendilerine ışığın çocukları, Roma’ya karanlığın çocukları diyen gruplar hep ezoterik yapılar ve hermetik inanışlardır.” Tamamı Yaratıcı ile insan arasına ruhban sınıfının girmesini kabul etmeyip tek kilise fikrini de reddederler. Kadim ana Tanrıça kültünün etkisi tamamında hissedilir.
Aykırı görüşler beslediği için yargılanıp sapkın ilan edilip, diri diri yakılarak idam edilenlerin listesi uzundur. “Yeryüzündeki bütün sapkın kabul edilen görüşler farklı kültürlerden çıkmış olsalar da bir yerde buluşurlar. Bogomiller iz bırakan insanlar olarak yaşamışlardır. Yaşayan her düşünce kendinden önce gelenlerden ilham alıp beslenmiş; kendinden sonra geleceklere de esin kaynağı olmuş ve katkı sağlamıştır.”
Ezoterik gelenek tektir, zira kadim gelenek tektir. Yüzyıllar, binyıllar farklı yorumları doğurmuştur. Ezoterik-inisiyatik geleneğe göre yaşayıp yolunu paylaşanlar pazarlamacı değildirler. İnsanın uyanması, farkında olması hedeflenir, birbirinin aynısı kabile tipi, dogmatik, şeyhe şıha biat eden zihinler ise güruhlar için uygun olan kolay yoldur. Tüm çağlar boyunca geniş avam kitleler farklıdan haz etmemişlerdir. Yakmak, öldürmek, çarmıha germek, derisini yüzmek, işkence etmek, ateşe atmak, meşalelerle cadı avına çıkmak sürünün ortak özelliğidir. “Ben farklı düşünüyorum, farklı yaşıyorum” diyen otomatik olarak sürünün hedefi olmuştur, olmaktadır ve ne yazık ki olacaktır. “Ama hepimiz bir bütünün parçalarıyız, insanlara sürü deme, onları anlamaya çalış” diyen halk yardakçısı riyayı bir kenara bırakıp yol alabilir insan gibi insan.
“En esaslı çocuk istismarı, çocuğu doğduğu andan itibaren ailenin, devletin, hâkim ideoloji ve inanç sisteminin belirlediği esaslara göre bir eskiz olarak tasarlayıp, ona uygun yetiştirmek veya yetiştirilmesine göz yummak, onu kendi olma fırsatından sürekli uzak tutmaktır.” diyen Sunay Demircan gibi insanımsı olmaktan çıkıp “İnsan” olmaya yönelmek isteyen kap ile yetinmeyen zahirden batına yönelen bireye kadim ezoterik yapılar tarih boyunca özgürlüğü sunmuştur. Küçüğünden büyüğüne sürü zihniyetinin sirayet ettiği tüm yapılar zıddını hayata geçirmek için bitmek tükenmek bilmeyen bir ısrar ve tahakkümle bireyin hürriyeti üzerine her türlü enstrümanla saldırıya geçerler. Bogomiller ve öğretileri gibi onlarca özgün düşünce fikirlerini yaşatıp ansiklopedilere girerken, yığınlar maalesef sadece mezarlara girmişlerdir.
“İnsan yaşamının anlamı, Tanrı’nın var ettiği bu evreni kendi bütünlüğü içerisinde kavrama çabasında yatar. Tanrı’nın kendisi kadar olağanüstü ve sonsuz bir güzelliğe sahip olan bu evreni seyretmek, onu kavramaya çalışmak bizi ölümün ve tek tek şeylerin verdiği üzüntüden, acıdan kurtarır. Tek tek şeylerle uğraşmaktan kurtulup evrenin birliği içerisinde Tanrısal öze yaklaşmak ancak ‘kahramanca bir coşkunlukla’ olanaklıdır…” Tuncar Tuğcu (Batı Felsefesi Tarihi)
Pavlus: “Et ve kan Tanrı’nın Krallığının varisi olamaz”
Kaynakça: derki
http://www.hermetics.org/Bogomiller.html
Fraternis; Kayıp Kitaplar Gizli Kardeşlik -Burak Eldem
Tuncar Tuğcu; Batı Felsefesi Tarihi

Cathar’lar Kimdi?


Doğan Avcıoğlu Türklerin Tarihi cilt II
Üner Ertem; Trakya üniversitesi – http://ipsalamyo.trakya.edu.tr/v2/tr/bogomiller.html
Gener, Cihangir; İsmaili Türkler ve Alevilik, makale
http://www.dinlertarihi.net/bogomiller/default.asp
Mirce Eliade, A History of Religious Ideas, Volume III.
Balkanlar´da Farklı Bir Dinsel Yaklaşım. Thamos (Geometri)
http://gokhanturan.blogspot.com/2011/10/bogomiller-ve-ismailiye-mezhebi.html#!/2011/10/bogomiller-ve-ismailiye-mezhebi.html
http://www.hermetics.org/thamos3.html