“İç Dünyanın Keşfi” – John White
Aydınlanma nedir? Bu soru varoluşun anlamını arayan insanlar tarafından tarih boyunca sorulmuştur. Böyle bir anlayışa sahip olmak mutlulukları için o denli değerli, o denli önemli görülmüştür ki, her yaştan erkek ve kadın karşılaştıkları zorluğa, yokluğa ve dahası zaman zaman toplum tarafından dışlanmalarına karşın, kendilerini yalnızca bir yanıt bulmaya adamışlardır.
Arayışları “kendi”nin bilgisine duydukları açlık tarafından yönlendirilmiştir: Ben kimim? Neden buradayım? Nereye gidiyorum? Yaşamın anlamı nedir? Bunların tümü şu temel sorunun yanlarıdır: Aydınlanma Nedir?
Varlık ve Oluş Paradoksu:
Aykırı görünse de, aradığımız yanıt özde daha şimdiden ne olduğumuzdan başka bir şey değildir – Varlık: tüm Oluşun kaynağı ve zemini olan en son bütünlük. Aydınlanma Varlığın hakikatinin gerçekleşmesidir. Doğduğumuz zamanki koşulumuz, hakiki kendimiz geleneksel olarak Tanrı, Kozmik Kişi, Yüce Varlık, ‘her şeydeki Bir’ diye adlandırılan Varlıktır.
Bizler Varlığın belirişleriyiz, ama aynı zamanda kozmosun kendisi gibi Oluş sürecindeyiz- varoluşun kaynağının eksiksizliğinin her geçen gün daha güzel bir biçimde dile getiren çok daha yüksek hallere doğru her zaman değişen, gelişen, büyüyen, evrimleşen bir süreç. Dolayısıyla, bizler yalnızca insan varlıklar değiliz; aynı zamanda insan oluşlarıyız. Aydınlanma oluştaki varlığın olağanüstü dengeli yerini anlamaktır.
Öyleyse, tüm varoluşun ve tüm deneyimin hakikati kesintisiz burada ve şimdiden, şu anda burada olandan, arayan, çabalayan ve soran şeyin başlangıçtaki doğasından, yani Varlıktan başka bir şey değildir. Ruhsal yolculuk o hakikati keşfetme ve yaşama sürecidir. Kendini gören göz demektir ya da daha doğrusu, kendi “kendi”sini gören ben. Felsefi terimlerde, aydınlanma tüm ikiliklerin birliğini, tüm karşıtların uyumlu bileşimini, sonsuz çokluk ve türlülüğün tekliğini kavramaktır.
Psikoloji terimlerinde, aydınlanma tüm sınırlanma ve başkalık duyusunun aşılmasıdır. Hümanist terimlerde, yolculuğun öğreti olduğu, yolun ve varış noktasının eninde sonunda bir olduğunu anlamaktır. Tanrı bilimsel terimlerde, Tanrının ve insanın birliğini kavramaktır. Varlık bilimsel terimlerde, bütün kozmosu aşan ama yine de aynı zamanda hiçbir şey
Ondan ayrı olmadığı ya da hiçbir zaman ayrı olamayacağı için her günkü gerçeklik olan tüm hallerin Halidir, tüm koşulların, Koşuludur.
Sonunda büyük gizemi anladığımız zaman, hakiki doğamızı, En Üstün Kimliği, her şeyin Kendiliğini keşfederiz. Sonsuz ile birliğimizin o doğrudan algısı, tanrısal ile özdeşliğimizin o ussal anlayışı tüm mutluluğun, tüm iyiliğin, tüm güzelliğin, tüm hakikatin kaynağıdır. Deneyim zamanın, uzayın ve nedenselliğin ötesindedir; benin ve toplumsal olarak koşullanmış tüm “Ben” duyusunun ötesindedir.
Kendimizin zamansız, sınırsız ve dolayısıyla kozmik olarak özgür olduğunu bilmek, ayrılık yanılsamasını ve ayrıca, ben-yanılsamasını başkalarına karşın korumak için bireysel ve toplumsal olarak oluşturduğumuz tüm acı verici, yok edici savunmaları sona erdirir. Maitrayana Upanişad bunu şöyle dile getirir: “Kendisinin “kendilik” olduğunu anladığında kişi “kendi-siz” olur… Bu en büyük sırdır.”
Varoluş Tanrı’nın Oyunudur:
Her ne kadar özde Varlık olsak da, durağan değiliz. Aynı zamanda etkin, aynı zamanda Kendi’nin neden olduğu değişim sürecindeki Varlığız; buna geleneksel olarak Oluş ya da Kozmik Evrim denir. Bununla birlikte, evrim yaratımın altında yatan o gizemli sürecin yalnızca bir yanıdır.
Bizler kendi tarafından sahneye koyulan bir tiyatro oyununda eninde sonunda Tanrı’yız bir oyun ki onda Tanrı’nın bir parçası kendisini “unutur” kendisinin “kaybolduğuna” inanır ve böylelikle Bütün ile bir İkincisi Olmayan Bir ile yeniden birleşmeyi aramaya isteklenir.
İçinde kaybolduğumuz süreç katışmadır, yani lütuf ve kutsamadan düşüş, içinde kendimizi bulduğumuz ve hakiki koşulumuzu anımsadığımız süreç evrimdir, yani tanrısala bilinçli geri dönüş.
Aydınlanma sonsuz bir süreçtir yalnızca bir kerelik bir olay değildir. Kutsal gelenekler tarafından geliştirilmiş “gerçeklik haritaları”nın gösterdiği gibi, farkındalıkta ruhsal yolu belirleyen kuantum sıçramalarının olduğu doğrudur, ama tek bir beyaz ışık deneyimi insanı ne bir gizemci ne de bir aziz yapar.
Ruhsal açıdan yükselmiş kişiler bile içinde bulundukları gelişim düzeyinin ötesinde varlık halleri olduğunu görmüşlerdir. Bu ömür aydınlanmaya ulaşmaya yeter, ama onu tamamlamaya yetmez. Kendini gerçekleştirme kendini dönüştürmeyle aynı şey değildir.
Aydınlanmaya Giden Yolu Yürümek:
Aydınlanma hiç kimseyi hiçbir zaman kalbinizden dışarı atmamaktır, başka bir deyişle, Tanrı’nın sevdiği gibi, sınırsız ve koşulsuz sevgi halinde yaşamak. Aydınlanmanın doğuştan hakkımız olduğunu öne sürsek de bu kolay bir iş değildir. Lütuf herkesin üzerine yağmur gibi iner, ama yine yağmur gibi, onu “yakalamaya” uygun biçimde hazırlanmış bir kap tarafından alınabilir.
Hazırlık bir bilinç değişimini kapsar. Bu değişim olmaksızın, yağmurun üzerinden akıp gittiği taşlardan başka bir şey değiliz; ama bu değişimle, gökten yağanı alabilen kupalar ya da kadehler biçiminde oyulup işlenmiş taşlara dönüşürüz.
Doğuştan hakkımız olan aydınlanma dümdüz bir yol da değildir. Ruhsal yol üzerinde, tuzak olmasa bile çıkışı olmayan birçok yan yol vardır. Aynı zamanda, zihinde kaotik kargaşa dönemleri, iç görü ve kısmi buluş anları, tükenme ve tam bir ilgisizlik aralıkları, ruhsal yolculuğun sonsal önemine olan imanın, tek başına, sizi tökezleyerek de olsa ileriye götürdüğü yoğun mücadele ve kuşku zamanları da vardır.
Bu hakiki “kendi”mizi bulma süreciyle ilgili ne söyleyebiliriz?
“Aydınlanmadan önce, odun yarar su taşırdım. Aydınlanmadan sonra, odun yardım su taşıdım.” Böylesi bir “çılgın bilgelik”ten ruhsal arayış içindeki kişinin anlaması gereken şey nedir? Yanıt şudur: Gerçeklik değişmez, ama sizin gerçekliğe ilişkin algınız siz bilincinizi değiştirdikçe değişir. Eski Hindistan’ın rişilerinin dediği gibi: bilgi bilinçte yapılanır.
Bu nedenle aydınlanma öncesi ve sonrası farkındalık sizdedir, gerçeklikte değil. Sınırlama sizdedir, bilincinizdedir ve o sınırlama aşıldığı zaman varoluşu farklı bir biçimde algılar ve dolayısıyla onunla yeni bir biçimde ilişkiye girersiniz. Kimlik duygunuz değişir. Kendinizi varoluşun tüm geri kalanından ayrı, soyutlanmış bir fiziksel biçim olarak deneyimlemek yerine kozmosu kendi özsel varlığınız ile birleşik ve içsel bağlamda bir olarak deneyimlersiniz.
Alçakgönüllülük, Benliksiz Hizmet ve Koşulsuz Sevgi:
Kozmik bakış açısından insanın durumu, lütuf yoluyla ve sizin en ufak çabanız olmaksızın uyandırıldığınız bir tür uyurgezerliktir. Ama bu övünülecek bir şey değildir. Siz ve tüm şeyler eninde sonunda bir olduğunuz için, Tanrı’nın gerçekten kendiniz olarak anlaşılması, ne denli zeki, yetenekli, etkileyici ya da başka bir bakımdan seçkin olursanız olun, size özel bir konum kazandırmaz.
Özel biri olmadığınızı anlarsınız, çünkü dışsal biçim ve adın altında, başka herkes de Bir Büyük Varlığın dışavurumları olarak sizdir. Dolayısıyla, kendini gerçekleştirmeye verilecek doğru yanıt alçakgönüllülüktür.
Doğru yanıt aynı zamanda benliksiz hizmettir koşulsuz sevginin davranıştaki yansıması. “Hakiki Kendi”nizi gerçekleştirdiğinizde, insanlığın çağrısına kendiliğinizden yanıt verirsiniz.
Ne denli bilinçsizce dile getirilmiş olsa da, o çağrı şudur: Bana Tanrı’ya giden yolu göster. Böylece aydınlanmış kişiler insan toplumuna herhangi başka bir gruptan daha çok girmiş durumdadırlar, çünkü bir tek onlar varoluşun kalbindeki hakikati, güzelliği ve sevgiyi görürler.
Bir tek onlar başkalarının bilinç değiştirmesine ve böylelikle tüm şeylerin özündeki eksiksizliği keşfetmesine yardımcı olacak o algı ile uyum içinde yaşarlar. Yaşamdaki amaç, anlam, yön, anlayış, mutluluk tüm insanların, bilmeden de olsa aradığı şey budur.
Ve bu, aydınlanmış birinin bir ödül ya da ün, konum ya da güç kaygısı duymadan, sabırla, alçakgönüllülükle, sevgiyle başkalarının da bulmalarına yardım ettiği şeydir, çünkü eninde sonunda tüm bunlar kişinin kendisi için yapılmaktadır. “Onları meyvelerinden tanıyacaksınız”.
Dünyayı Kurtarmak:
Bugün dünya gezegeni, yaşama yönelik eşi görülmemiş tehditlerle yüz yüzedir. Ama üzerimize gelen toplumsal, ekonomik, çevresel, nükleer/askeri- bu tehlikeler, bizimle dalga geçercesine, kendi zihinlerimizin cahilliğimizin ve ben-merkezliliğimizin ürünleridir. Şimdi, bir sorun onu yaratan düzeyde çözülemez.
Dolayısıyla insanlığın yüz yüze olduğu tehlikelerin çözümü sıradan zihnin ya da kendi duyusunun ötesine geçmeyi gerektirir. Siyasi eylem, toplumsal programlar, insanlık için yapılan çalışmalar ve benzer şeyler iyidir, ama yetersizdir. Ancak dönüşmüş bilinç dünyayı dönüştürebilir. Öyleyse en son eylem aslında bilinci değiştirmekten başka bir eylem değildir.
Aydınlanma kurtuluştur, özgürlüktür. Bir kişi bile özgür olmadığı sürece, hiç kimse özgür değildir. Tarih boyunca, gerçekten aydınlanmış insanların her zaman dünyaya adanmış bir hizmet misyonunu üstlenmelerinin nedeni budur. Kendini gerçekleştirme kişinin bütün varlığının dönüşümüyle sonuçlanır hem içsel farkındalığının hem de dışsal davranışının.
Ayrı bir ben olduğu yanılsaması dağılıp gider. İnsanların kendilerine ilişkin yanıltıcı imgelerini varoluşun hakikatinden korumak için sürekli yineledikleri daha doğrusu egonun yinelediği tüm yıpratıcı düzen, hile ve savunmalardan olağanüstü bir kurtuluş söz konusudur.
Kendine acıma, kendini haklı görme, öfke, şehvet, kıskançlık, uyuşukluk vb. uçup gider. Geriye kalan şey sıradan algıya bir insan biçiminde görünür. Tüm öteki insanlar gibi o da yer, uyur, yürür ve işlevlerini yerine getirir. Ama kişinin sonsuzla tam birliğinin farkına varıldığında, kişisel olan evrensele dönüşmüştür.
Enerji ve zekâ ağır işi hafifletecek, görevlerde ve ilişkilerde yaratıcı olacak şekilde özgürleşecektir. Azizlik ve bilgelik açığa çıkar. Yaşam yalın ve birleştirici bir duruma gelir. Dünya harika olağan olan olağanüstü olur. Önceden bir sorun olarak görülen koşullar bir meydan okuma, giderek heyecan verici bir öğrenme, büyüme ve dünyanın yükünü üstünden bir parça atma olanağına dönüşür. Hoşa gitmeyen koşullar, güç koşullar yine olabilir, ama tiksinme ve onlardan dolayı acı çekme söz konusu değildir.
Anlamanın ve Mutluluğun Anahtarı:
Anlamak bilinç halinizin bir işlevidir. Mutluluk da öyle. Bilincinizde bir “başka” olduğu sürece, anlamanıza ve mutluluğunuza bir sınır olacaktır. Bilgisizlik ve acı çekme kendi koşullarınıza getirdiğiniz ben ya da ben-merkezlilik derecesiyle doğru orantılıdır. Ama “Bir”den başka hiçbir şey olmadığında, her şeyin “Kendi”si olduğunuzda, sonsuz ölçüde doymuş, sonsuz ölçüde kendinden emin, sonsuz ölçüde mutlu olursunuz.
Böyle bir durumda, varoluşun kendisinin koşulsuz sevgi hali olduğu görülür. O zaman, yaşamınızda gerçekleşen her şey ve yapmanız gereken her şey bütünüyle kabul edilebilir. Salt varlığınız herkesin özgürleşmesine ve dünyanın kurtuluşuna katkı sağlar. Bu kitabın gösterdiği gibi, aydınlanma dağına çıkan birçok yol vardır. Ama yollar tepeye vardığında, hakikatin bir olduğu anlaşıldığında bütün yollar birleşir.
Başka bir deyişle, yine bu kitabın gösterdiği gibi, ben öldüğü ve siz yaşama, gerçekliğe yeniden doğdunuz zaman. Aydınlanan kişinin durumunda, yalnızca yolcu olmadığınızı aynı zamanda yol ve dağ olduğunuzu keşfedersiniz. Budist azizlerin, önce tüm duyarlı varlıklar hazır olmadan en son aydınlanmayı kabul etmeme andı içmelerinin nedeni budur. Bunu tam şimdi gerçekleştirmek sizin için olanaklı, çünkü bu her an tam da içinde bulunduğunuz durumdur.
Aydınlanma nedir? Çevrenize bakın. Her şey sizsiniz. İşte bu, yalnız bu. Öyleyse “Ben”inizi açın, (burada gözünüzü açın anlamı da taşımaktadır), odun yarmanın ve su taşımanın güzelliğini görün. Sonra onu başkalarıyla sevgiyle paylaşın.